Yavuz Bayram Çalışkan


ÖLÜMDÜ.!

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


Derin bir ah çekti,

Uykuya teslim gözlerini araladı,

Belirsiz baktı geceye.

Kocaman şehrin köhne sokağında,

İtilmiş yalnızlığına sırtını dayadı,

Büzüştü, oturdu bir kağıt parçasına.

Ne umutlarla gelmişti şehire...

Gülümsedi; “ekmek ne de zor kazanılırmış! ” dedi.

Anasının bulgur pilavı geldi aklına,

Soğanı yumruğu ile ezdiği günleri düşündü,

“Kader de beni eziyor galiba! ” diye daldı uzaklara,

Varoşların garibi olmuştu.

Açlığa da alışıyordu yavaş yavaş.

Hüzünlerin en ucuzuyla buluşuyordu akşamlarda.

Varlığının önemsizliğine dudak büktü,

Ne de silik geçmişti ömür.

Soğuk gecelerde dayandığı duvarın dibine çöktü,

Yıldızlarla özdeş ışıklara baktı,

“Ne de sıcak yuva” diye iç geçirdi.

Yüreği titredi, iliklerine kadar donmuştu.

Hasret, duman duman tütüyordu bacalardan,

Sıcak bir gülüşe hastaydı,

Ellerini tutan, sımsıkı saran.

Ne eller vardı ne de sıcak bakışlı gözler,

Ama şehir güçlüydü.

Şehrin yüreğindeydi, şehrin garibiydi.

Neler saçmalıyordu?

Düşüncelerini zincirledi, duygularını kilitledi.

Gecenin ayazına sarındığı urbalar meydan okuyordu.

Besbelli yenilgi alın yazısı olmuştu.

Umutların ekmek kırıntısına döndüğü anlar,

Ağlıyordu, kime neyse?!

“Kim bilir? ”dedi.

“Bir gün gurbet, bir gün hasret bitiverir de,

Ellerimi açtığım eller tutuverir beni bir gün”.

Kalakalmıştı, sevgisiz, dostsuz, ekmeksiz.

Sisler aralandığında ıssız sokaklarda yükselen,

Ayak sesleri garibi birilerine gösteriyordu.

Karanlığın bittiği yalnız sokakta,

Kirli elleri ve kaskatı kesilmiş soğuk yüzü yadırganıyordu.

Karlarla örtülü yüreğini ne bilen vardı ne de gören.

Yaşayamadan sevgiyi, saygıyı,

Yiyemeden bir parça somun ekmeği,

İçemeden bir kase sıcak çorbayı, gidiyordu.

Daha da büyüğü itilmişliğin öfkesini saran,

Kinini de götürüyordu.

Tüm şehir uyanıyor, yürüyordu.

Bir o yürüyemiyordu.

Şehir sırtını dönmüştü.

Hep atan yüreği durmuştu.

Okşanmayı bekleyen saçları karmakarışıktı.

Issız kalmış yüreğindeki çığlığı,

Uzaklardan duyan olmayacaktı artık.

Kimsesizdi, bekleyeni de yoktu,

Yağmur kesilmişti.

Ve onun için yaşam durmuştu kentin varoşlarında.

Varoşların garibini sonsuzluk diyarına,

Yolcu etmişti bu şehir,

Bundan sonra da yolcuları bitmeyecekti.

Bir hiç gibi yaşayıp ölenlerin kervanıydı bu.

Yokluğuna yaşamanın şehriydi bu şehir,

Yokluğuna yaşamanın şehrindeydi bu ölüm.

Ciğerimi yaksa da ölümdü bu,

Ölümüne yaşansa da!

YAZARLAR