Mustafa Fırat Gül


ATATÜRK VE DÜŞMANLARI

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


Yeni değildir birilerinin biri(leri)ne düşmanlığı. Hz. Adem’in çocuklarını düşünelim mesela. İlk insanlar olarak kabul edilen Habil ile Kabil arasındaki mesele incir çekirdeğini doldurur muydu? Ama netice ne olmuştu? Kabil, Habil’i katletmişti. Sonraki zamanlarda benzer çok hadise oldu. Düşman olmak için geçerli sebebiniz varsa kimse bir şey demediği gibi haklıysanız sizi savunurlar da! Ama sırf gıcık gidiyorum diye birilerine iftira atamazsınız.

Geçenlerde Osmanlı padişahlarına iftira atılmasını da eleştirmiştim. Özellikle Abdülmecid’e atılan iftiranın aslının olmadığını, belge uydurarak sözlerini güvenilir yapmaya çalışanların yanlışlarını yazmıştım.

Atatürk için de birbirinden farklı o kadar iftira dolaşıyor ki ortada hangisiyle uğraşacağıma karar veremedim. Peşinen ifade edeyim ki piyasada dolaşan bu iddialı çıkışların tamamına yakını iftiradır. Hem de eli boş olanların kindarlıklarının ürünüdür. Şu günlerde güya bir kitaptan alıntı yapılarak başka bir iftira yayılıyor. Kitap hem de Türk Tarih Kurumu’nun başkanı tarafından yazıldığı için muteber kabul ediliyor ve okuyan herkesin nutkunun tutulacağını zannediyorlar. Ya da öyle ümit ediyorlar!..

İddiaya göre Atatürk, Türk olmadığını itiraf ederken Yahudi olduğunu ilan ediyormuş!

Uluğ İğdemir’in“Atatürk’ün Yaşamı” (Cilt:1, TTK Yay. 1980) eserinin 23. Sayfasında Atatürk’ün “BEN YAHUDİYİM “SABETAY SEVİ’nin soyundan geliyorum. Kendisine hayranım. Keşke bu dünyadaki bütün yahudiler onun mesihliği altında birleşse” dediğini iddia edenler mal bulmuş mağribi gibi seviniyorlar. Niye mi? Atatürk’ün gerçek yüzünü ortaya döktüklerini ve kimsenin artık onu sevmeyeceğini düşünüyorlar. Hayal ediyorlar da diyebiliriz. Bu kitap bende yoktu. Kütüphanede de olmadığından hemen ciddi bir araştırmacı olan ve Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki en sağlam kitaplardan birisini yazmış olan Mehmet Ali Öz hocamdan yardım istedim. O da sağ olsun bahsi geçen kitabın bazı sayfalarını gönderdi. Kendisi bizzat suyun kaynağından içendir. Yani devlet arşivindeki belgelere göre kitap yazmıştır ve halen çalışmalarına devam etmektedir. Eğer birisi Atatürk’ün soyunu-sopunu merak ediyorsa bu esere bakmalıdır. 70-80 senedir ortalıkta dolaşan “babası belli değildir, annesi şöyledir” gibisinden iftiraların aslının olmadığını bu eserden öğrenebilir. Şimdi hemen 1980 yılında TTK’nın yayını olan kitapta yer aldığını söyledikleri itirafın bulunduğu sayfaya gidiyoruz. Evet, siz de okuyorsunuz ki bahsedilen ne itiraf var ne de benzeri ifadeler var. Olsa da bunun palavra olduğu aşikardır.

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken başladı Atatürk’e saydırmaya. Tamam, elbette herkes istediğini söyler. Eleştiri hakkı vardır ama iftira neyin nesi? Yanlış değerlendirmelere de tahammül etmek mümkün değil. İzah ettim ilmî çerçevede. Fakat inanmış saçmalıklara. Dinlemiyor ki öğrensin. Sadece makineli tüfek gibi hakaret ediyor bilip bilmeden. Baktım ki cahil ile sohbet sabredilecek gibi değil, arkadaşım da olsa mesafe koydum. Ama mesele bu şekilde çözülmüyor. Yani ben birilerine anlatmakla ya da anlatamadıklarıma tavır koymakla mesele çözülmüyor. Hakikati dinlemeyenlere mesafe koymakla en azından sağlığımın daha az bozulmasını sağlıyorum ama toplumun akıl sağlığı, idrak kabiliyeti açısından holiganlığı bırakmak zorundayız. Bir taraf Osmanlıya diğer taraf da Cumhuriyet’e ve özellikle Atatürk’e söverek bir şey elde edemez. İkisi de bizim tarihimizdir. Osmanlı dedemiz ise Cumhuriyet de babamızdır. Bize düşen deli gibi savunmak ya da saldırmak yerine tarihimizi hakkıyla öğrenmektir. Tarihten ders almaktır. Tarih işte bunun için vardır.

YAZARLAR