M.KÜÇÜKER


Anne, Baba ve Çocuk Hakları

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


Akrabalığın en özeli ve en değerlisi çocuk getirmektir. Bu bakımdan akrabalık ve sılayı rahim hakkı burada oldukça kuvvet bulur. Nitekim Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Çocuk, babasının hakkını hiçbir şekilde ödeyemez; ancak onu köle olarak bulup da satın alarak âzad ederse ödeyebilir. Anne-babaya yapılan iyilik, namazdan, sadaka, hac, umre ve Allah yolundaki cihaddan daha üstündür. Anne-babasını razı ederek sabahlayan, kimse için cennette iki kapı açılır. Aynı şekilde onları razı ederek akşamlayan kimse için de böylesi vardır. Eğer birini razı ederse, bir kapı açılır. Kendisine zulmetseler de, zulmetseler de, zulmetseler de (onları razı etmeye çalışmalıdır). Kim de ebeveynini kızdırdığı halde sabahlarsa ona da cehennemde iki kapı açılır. Onları kızdırarak akşamladığı zaman da yine kendisi için cehennemde iki kapı açılır. Eğer birini kızdırırsa bir kapı açılır. Kendisine zulmetseler de, zulmetseler de, zulmetseler de (durum değişmez). Cennetin kokusu beşyüz senelik mesafeden hissedilir. (Fakat buna rağmen) anne-babaya karşı gelen evlât ile sıla yı rahmi kesen kimse, onun kokusunu alamaz. Annene, babana, kız kardeşine, kardeşine, sonra da sana en yakın olandan başlamak üzere diğer yakınlarına iyilikte bu lun. Rivayet edildiğine göre Allah Teâlâ Hz. Musa a.s. şöyle buyurmuştur: 'Yâ Musa! Anne-babasına karşı iyi davranıp (onlara itaat edip) bana isyan eden kimseyi itaatkâr kullarımdan, bana itaat edip de anne-babasına isyan eden kimseyi de âsi kullarımdan yazarım'. Denildiğine göre Hz. Yusuf, a.s.huzuruna giren babası Hz. Yakub a.s.için ayağa kalkmadı. Bunun üzerine Allah Teâlâ kendisine şu vahyi gönderdi: 'Sen baban için ayağa kalkmayı bir küçüklük mü sanıyorsun? İzzet ve celâlim hakkı için yemin ederim ki bu hareketinden dolayı senin sulbünden bir tek peygamber bile göndermeyeceğim'. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Bir müslümanın, vermek istediği sadakayı annesi-(babası müslüman iseler) için vermesinde hiçbir beis yoktur. Bu bakımdan o verilen sadakanın ecri, anne-babasina yazılır ve bir o kadarı da, onların ecirlerinden hiçbir şey eksilmeksizin, sadakayı veren kimsenin defterine yazılır. Mâlik b. Rabîa şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimizin yanında oturduğumuz bir sırada Benî Seleme kabilesinden bir kişi gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ebeveynimin benim üzerimde vefatlarından sonra takdim edebileceğim bir hakları var mıdır?' dedi. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: 'Evet. Onlara salavat getirmek (dua etmek), onlar için bağışlanma dilemek, sözlerini yerine getirmek, dostlarına ikram da bulunmak ve onların dost ve yakınlarıyla ilgiyi (ve ancak onların yolundan gelen sılayı rahmi) kesmemektir'. 303 Kişinin babasının sevdiklerine (vefatından sonra onun dostlarına) sılayı rahim yapması, iyiliğin en âlâsıdır. Validenin evlâdı üzerindeki ihsanı iki kattır. Validenin duası herkesin duasından daha evvel kabul olunur. Bunun üzerine Hz. Peygamberimize şöyle soruldu: - Bu neden böyle oluyor? - Valide, babadan daha şefkatlidir de ondan. Şefkatlinin duası sakıt olmaz. Bir kişi Hz. Peygamberimize şöyle sordu: - Ey Allah'ın Rasûlü! Kime iyilik yapayım? - Anne-babana. - Onlar hayatta değildirler. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: (O halde) evlâdına iyilik yap; çünkü ebeveyninin senin üzerinde hakkı olduğu gibi evlâdının da hakkı vardır. İyilik yapması hususunda evlâdına yardım eden babadan Allah razı olsun. Yani kötü amelleriyle çocuğunu isyana teşvik etmeyen babadan Allah razı olsun. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: 'Birşey verirken çocuklarınız arasında eşitlik yapınız!' 'Çocuğun senin reyhanındır; ilk yedi senede onu koklarsın. İkinci yedi senede senin hizmetçindir. Bundan sonra da ya düşmanın veya ortağındır' denilmiştir. H,z.Enes Hz. Peygamberimizin şöyle dediğini naklediyor: Erkek çocuğun doğumunun yedinci gününde akîka olarak bir koyun kesilir. Kendisine isim verilir. Kirlerden temizlenir. Altı yaşına bastığında güzelce terbiye edilir. Dokuz yaşına ulaştığında yatağı ayrılır. Onüç yaşına girdiği zaman namaz kılmadığı takdirde dövülür. Onaltı yaşına geldiği zaman, babası onu evlendirir ve sonra elinden tutarak 'Ben seni güzelce terbiye ettim. Öğrettim ve evlendirdim. Dünyada fitnenden ve ahirette de azabından Allah'a sığmıyorum' der. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Çocuğun babası üzerindeki hakkı; onu güzelce terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermektir. Her çocuk akîkasının rehinidir. Doğumunun yedinci gününde akîka olarak bir hayvan kesilir ve başı traş edilir. Katâde şöyle diyor: 'Akîkayı kestiğin zaman ondan bir kıl ala rak bunu kesilen şah damarları hizasında tut. Sonra bu kılı çocuğun başının (bıngıldağının) üzerine bırak; tâ ki ondan ip (izi) gibi kan aksın. Bundan sonra da çocuğun başı yıkansın ve traş edilsin...' Adamın biri Abdullah b. Mübarek'e gelerek çocuklarından bazılarını şikayet etti. h.zAbdullah ona şöyle dedi: - Onlara hiç beddua ettin mi? - Evet! - O halde onları ifsad eden sensin! Evlâda şefkat göstermek müstehabdır. Habis oğlu Akrâ Rasûlullah'm, torunu Hasan'ı öptüğünü görünce şöyle dedi: - Benim on tane çocuğum var. Şimdiye kadar bir tanesini dahi öpmüş değilim! - Merhamet etmeyene, merhamet edilmez. Âişe vâlidemiz şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz bir keresinde bana '(Zeyd'in oğlu) Usâme'nin yüzünü yıka!' buyurdu. Usâme'nin yüzünü yıkamaya başladım; ancak bunu bir angarya olarak gördüğümden gönülsüz yapıyordum. Bunu farkeden Hz. Peygamberimiz elime vurarak onu benden aldı ve yüzünü güzelce yıkadı. Sonra da yanaklarından öperek şöyle buyurdu: Kız olmadığı için bize iyilik yapmıştır. Hz. Peygamberimiz birgün minberde iken Hz. Hasan'ın düştüğünü gördü. Bunun üzerine minberden inip onu kucaklayarak şu ayeti okudu: 'Mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) ancak bir belâ ve imtihandır'. (Teğâbün/15) Abdullah b. Şeddad şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberimiz birgün namaz kıldırırken Hz. Hüseyin çıkageldi, secdeye gittiğinde Hz. Peygamberimizin omuzuna çıktı. Hz. Peygamberimiz cemaatin önünde secdeyi oldukça uzattı. Hatta cemaat birşey olduğunu zannettiler. Namaz bittikten sonra cemaat 'Yâ Rasûlullah! Secdeyi çok uzattınız. Öyle ki birşey olduğunu zannettik' dediler. Bunun üze rine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: 'Oğlum (torunum) sırtıma binmişti. Ben de onu hevesini almadan hemen indirmeyi doğru bulmadım'. Hz. Peygamberimizin secdeyi bu şekilde uzatmasında birçok fayda lar vardır: Birincisi Allah'a yaklaşmaktır. Çünkü kulun, Allah'a en yakın olduğu an secde halinde bulunduğu andır. (İkinci fayda) çocuğa gösterilen şefkat ve iyiliktir. Ayrıca burada ümmetin eğitilmesi de sözkonusudur.   Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Çocuğun kokusu cennet kokusundandır.  Yezid b. Muaviye şöyle anlatıyor: Babam (Muaviye) Ahnef b. Kays'a haber gönderdi. Huzuruna geldiğinde de ona şöyle sordu: - Ey Ebu'l-Bahr! Çocuk hakkında ne dersin? - Çocuklar, kalplerimizin meyvesi, sırtlarımızın direğidir. Biz ise onlar için yumuşak bir arazi ve gölge yapan bulutlarız. Onlar için herşeyi göze alırız. Eğer birşey isterlerse, onlara istediklerini ver! Eğer öfkelenirlerse, onları razı et! Böyle yaptığın takdirde seni severler ve sana sevgilerini verirler. Onlara yük olma ki,senden usanıp vefatını temenni etmesinler ve sana yaklaşmayı çirkin bulmasınlar. - Ey Ahnef! Sen Allah'ın sevgili bir kulusun.Huzuruma girdiğinde oğlum Yezid hakkında öfke ile dopdolu idim (öfkemiyatıştırdın). Ahnef, yanından çıkıp giderken Muaviye, oğlu Yezid'i bağışladı ve ona ikiyüzbin dirhem ve ikiyüz elbise gönderdi. Yezid de bu hediyenin yarısını (yüzbin dirhem ile yüz elbiseyi) Ahnefe gönderdi. Bütün bu anlattıklarımız anne ve babanın haklarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Onların haklarının yerine geti rilmesi keyfiyeti ise uhuvvet (kardeşlik) hakkında zikrettiğimiz hadîslerden anlaşılmaktadır; zira buradaki bağ, kardeşlik bağından daha kuvvetlidir. Burada iki husus daha vardır: Birincisi; âlimlerin çoğu 'Anne ve babaya itaat, şüpheli şeylerde de farzdır' demişlerdir; fakat haramlığı kesin olan konularda onların dediklerini yapmak farz değildir. Hatta annen ve baban kendile rinden ayrı yemek yemenden rahatsız oluyorlarsa, yemeği onlarla beraber yemen farzdır. Çünkü şüpheliyi terketmek takvadandır. Ebeveyni razı etmek ise farzdır. İkincisi; mübah ve nafile olan yol culuklara, izinleri olmaksızın çıkamazsın. Müslümanların üze rinde farz olan haccı hemen yapmak sünnettir; çünkü hac geniş zamanlı bir farzdır. İlim talep etmek için başka memleketlere git mek nafile ibadettir. Ancak talep ettiğin ilim namaz, oruç gibi farz ların ilimleri ise ve memleketinde bu ilimleri öğretecek kimse de yoksa, bu ilimleri öğrenmek için gitmen farz olur; tıpkı yeni müslüman olan birinin, memleketinde İslâm nizamını öğretebilecek kimse olmadığında, İslâm dinini öğrenmek için hicret etmesinin farz olduğu gibi... Bu gibi meselelerde anne ve babanın iznine gerek yoktur. Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatıyor: Adamın biri Yemen'den Hz. Peygamberimize gelip cihada katılmak istediğini söyledi. Hz. Peygamberimiz ona şöyle sordu: - Yemen'de annen ve baban var mı? - Evet var. - Onlar sana (gelmen için) izin verdiler mi? - Hayır! Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurdu: - O halde dön! Anne ve babanın yanma git! Onlardan izin iste. Eğer izin verirlerse (Allah yolunda) cihad et. Aksi takdirde gücün yettiği kadar onlara hizmet et. Çünkü tevhidden sonra Allah'ın huzuruna götüreceğin en iyi ibadet, anne-babana yaptığın hizmettir.314 Hz. Peygamberimiz, savaşa katılma hususunda kendisiyle istişare etmek üzere gelen birisine şöyle sordu: - Annen var mı? - Evet! - O halde onun hizmetinden ayrılma; çünkü cennet annenin ayakları dibindedir.315 Adamın biri hicret üzerine Matlaşmaya geldiği Hz. Peygamberimize şöyle dedi: - Babamı ve annemi ağlatmadan sana gelemedim! - O halde dön ve onlar: ağlattığın gibi güldür.   Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Büyük kardeşin küçük kardeşler üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki hakkı gibidir. Herhangi birinizin bineği huysuzluk yaptığı ya da hanımının veya aile efradından birinin ahlâkı kötüleştiği zaman, onun kulağına ezan okusun. Köle Hakları Nikâh'tan doğan haklar, Nikâh bölümünde geçmişti. Köle ve cariyelerin de muaşerette gözetilmesi gereken birtakım hakları vardır. Hz. Peygamber son vasiyetinde şöyle buyurmuştur: Sağ ellerinizle mülk edindiğiniz (sahip olduğunuz) köleler hakkında Allah'tan korkunuz. Onlara yediğinizden yedirip giydiğinizden giydiriniz. Onları güçlerinin yetmeyeceği işlerde çalıştırmayınız. Sevdiğiniz köle ve cariyeleri yanınızda alıkoyup sevmediklerinizi satınız. Allah'ın mahl ûkatına azap etmeyiniz; çünkü onları size mülk eden Allah'tır. Eğer O dileseydi sizi onlara mülk edebilirdi. Yine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Efendi, kölesinin yiyecek ve giyeceğini normal olarak vermek mecburiyetindedir. Kölelere güç yetiremeyeceği iş teklif edilemez. Hilekar, kibirli, hain ve kölesine kötü muamele eden kimse ler cennete giremez.321 Hz. Ömer'in oğlu Abdullah şöyle anlatıyor: Adamın biri Hz. Peygamberimize gelerek 'Hizmetçilerimizin işlediği kusurların ne kadarını affedelim?' diye sordu. Hz. Peygamberimiz  önce susup cevap vermedi; sonra da 'Günde yetmiş kusurlarını affediniz' buyurdu.322 Hz. Ömer her cumartesi (Medine'nin yakınında bulunan ve bağlık ve bostanlık bir yer olan) Avaliye'ye giderdi. Orada güç yeti remeyeceği işlerde çalıştırılan bir köle gördüğünde onun işini ha fifletirdi; (bilfiil ona yardım ederdi). Ebu Hüreyre, hizmetçisi yaya olarak arkasında yürüdüğü halde devesinin üstünde giden birisine şöyle dedi: - Ey Allah'ın kulu! Bu hizmetçi senin kardeşindir, onu terkine alsana. Onun ruhu da seninki gibidir. Bunun üzerine adam kölesini bineğinin üzerine aldı. Ebu Hüreyre daha sonra şöyle buyurdu: 'Kişi, arkasında birisi olduğu halde yürürse Allah'tan gittikçe uzaklaşır!' Ebu Derdâ'nm cariyesi şu itirafta bulunur: - Sana bir seneden beri zehir içiriyorum; fakat sana hiç tesir etmedi? - Bana niçin zehir içirdin? - Senden kurtulmak için... - O halde git; Allah rızası için hürsün, Zührî şöyle der: "Kişi kölesine 'Allah seni mahrum etsin' dediği zaman o köle hürdür". (Bu çirkin sözün keffareti o köleyi âzâd etmektir). Kays'ın oğlu Ahnef e şöyle denildi: - Hilmi kimden öğrendin? - Âsım'ın oğlu Kays'tan öğrendim, - Onun ilmi nasıldı; bize anlatır mısın? - O bir gün evinde oturuyordu. O sırada cariyesinin getirmekte olduğu bir tencere dolusu kavrulmuş et oğlunun üzerine döküldü. Çocuk yanarak öldü. Bu durum karşısında cariye dehşete kapıldı. Bunun üzerine Kays, kendi kendine 'Bu cariyenin korkusunu ancak âzâd edilmesi giderebilir' diye düşünerek ona 'Seni Allah için âzâd ediyorum' dedi. Avn b. Abdillah kendisine isyan eden hizmetçisine şöyle demiştir: 'Efendine ne kadar da benziyorsun. Senin efendin (kendisini kastediyor), efendisine (Allah'a) isyan ediyor. Sen de efendine isyan ediyorsun'. O birgün kendisine kızan kölesine şöyle dedi: "Sen, böyle davranmakla seni dövmemi istiyorsun ama ben bunu yapmayacağım. Git, sen Allah için hürsün!' Meymun b. Mihran'ın misafiri vardı. Cariyesi akşam yemeğini acele ile getirirken elindeki dolu çanak kayarak efendisi Meymun'un başına dökülüverdi. Bunun üzerine Meymun şöyle dedi: - Ey cariye! Beni yaktın! -Ey insanlara hayrı öğreten ve edeb dersi veren kişi! Allah Teâlâ'nın sözlerine müracaat etsene! - Nedir bu sözler? - 'Onlar öfkelerini yutarlar'. (âlu İmran/134) - Ben öfkemi yuttum! - İnsanları (cezalandırmaz) affederler'. (âlu İmran/134) - Seni affettim! - Dahasını yap! Çünkü 'Allah iyilik yapanları sever. (âluîmran/134) - Seni Allah rızası için âzâd ettim! İbn Münkedir şöyle der: Hz. Peygamberin sahabîlerinden biri kölesini dövdü. Kölenin 'Senden, Allah için beni dövmemeni istiyorum ve sana Allah'ın vechiyle yemin verdiriyorum' diye yalvarmasına rağmen adam onu affetmedi. Kölenin yalvarışını işiten Hz. Peygamber onlara doğru ilerledi. Adam Hz. Peygamber'in gelişini farkettiğinde kölesini dövmekten vazgeçti. Hz. Peygamber ona 'Kölen sana Allah'ın vechiyle yemin verdirdiği halde onu affetme din; fakat beni gördüğün zaman onu dövmekten vazgeçtin. (Bu nasıl olur?)' dedi. Bunun üzerine adam 'Bu köle Allah rızası için hürdür, (onu azâd ettim)' dedi. Hz. Peygamberimizde 'Eğer böyle yap masaydın yüzünü ateş kaplardı' buyurdu. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Efendisine nasihatta bulunup itaat eden ve Allah'ın ibadetlerini güzelce eda eden kul (köle) için iki ecir vardır. Ebu Râfi âzâd edildiği zaman ağlayarak 'Şimdiye kadar iki ecrim vardı, şimdi ise bunlardan birisi gitti' demiştir. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: Bana cennete girecek ilk üç zümre ile cehenneme girecek ilk üç zümre gösterildi. Cennete giren ilk üç zümrenin birincisi şehitler, ikincisi rabbinin ibadetini güzelce eda eden ve efendisine nasihatta bulunan köleler, üçüncüsü ise çoluk çocuk sahibi olduğu halde dilenmeyen ve haram yemekten sakınan iffetli kimselerdir. Cehenneme giren ilk üç zümre ise şunlardır: a) Raiyyesine musallat kılman (zâlim) hü kümdarlar, b) Allah'ın hakkını vermeyen servet sahipleri, c) Mütekebbir fakirler. Ebu Mes'ud el-Ensârî şöyle anlatıyor: Birgün hizmetçimi dövüyordum. Bu sırada arkamdan birinin iki defa 'Ey Ebu Mes'ud! diye seslendiğini duydum. Dönüp baktığımda Hz. Peygamberimizin arkamda durduğunu gördüm. Kırbacı elimden attım. Hz. Peygamberimizin bana şöyle dedi: 'Yemin ederim ki, Allah'ın gücü sana, senin gücünün bu hizmetçine yetmesinden daha fazla yeter'. Muaz'ın rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Herhangi biriniz bir köle satın aldığı zaman, ona ilk önce helva (tatlı) yedirsin; zira bu kölenin nefsine daha güzel gelir. Ebu Hüreyre Hz. Peygamberimizin şöyle buyurduğunu rivayet eder: Herhangi biriniz, hizmetçisi yemeğini getirdiğinde onu yanına oturtsun ve yemeği onunla birlikte yesin. Eğer böyle yapmazsa hiç değilse ona yemekten bir lokma uzatsın.327 Herhangi birinizin kölesi yemek yapmasını bilip de kendisini hararet ve meşakkatinden kurtararak hazırladığı yemeği önüne getirirse onu yanına oturtsun ve yemeği onunla beraber yesin. Eğer böyle yapmazsa, o yemekten bir lokma alarak ona versin ve 'Al bu lokmayı ye!' desin. Adamın biri Selman-ı Farisî'nin huzuruna girdiğinde onun hamur yoğurduğunu gördü. Bunun üzerine şöyle dedi: - Ey Ebu Abdullah! Bu nedir? - Hizmetçiyi bir iş için gönderdik. Ona iki iş yaptırmayı münasib görmediğimden hamuru ben yoğuruyorum. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur : Cariyesinin namusunu muhafaza edip bir rivayette ona din ve diyanetini öğretip ve ona iyilik yaptıktan sonra âzâd edip onunla evlenen kimse için iki ecir vardır. Yine Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır; Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden mesulsünüz. Köle hakları; yiyecek ve giyeceğinde onu kendisine ortak yap mak, ona gücünün üstünde yük yüklememek, ona kibir ve hakaret gözüyle bakmamak, kusurunu affetmek, bir kusurunu görüp de öfkelendiğinde Allah'a karşı işlediği kendi kusurlarını ve isyan larını ve Allah Teâlâ'nın kudretinin kendisininkinden çok daha büyük olduğunu düşünerek onu cezalandırmakta acele etmemektir. Faddale b. Ubeyd Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder: Üç zümre vardır ki, bunların hali sorulmaz a) Cemaatten ayrılan kişi, b) İmamına (devlet başkanına) isyan ettiği halde ölen kişi, c) Kocası yanında olmadığında ve nafakasını bırakmasına rağmen kocasından sonra süslenip bezenen kadın...

YAZARLAR